26 Ocak 2014 Pazar

LÂL BOŞLUKLAR PRENSESİ


 
I

Kim bilir ne kadar yaşadım ne kadar öldüm

Yaşamım da ölümüm gibi anlarda birikti

Yaşadığı gün kadar ölmüyor insan

Kimi gün biraz yaşıyor ölürken

Kimi gün ölüyor daha fazla

Kimi gün hem yaşıyor hem ölüyor,

İkisinden de fazla fazla.

Didem’in öldüğü gün biraz daha fazla öldüm ben.

Yine de vazgeçmedim balkonda güneşlenmekten.

Oryantalist bi zavallıydım,

Modernize bir kitap edasında.

Ve herkes üstüme çullanabilirdi,

Kâh acımak kâh aşağılamak için.

 

Ve ben tabii ki, beni bütün bu cehennemden kurtaracak

bir takım meşhur olma hayalleri kuruyordum,

                                                                                              dayanabilmek için.

Olmayacak yerlere noktalar koyuyordum evin duvarlarında.

Kendi kendime, tabii ki, konuşuyordum.

Kedileri katmak istiyordum şiire

Romantik değil gerçekçi vurgular yapmak istiyordum.

Avcumda tuttuğum dünyayı tepetaklak çevirip

İnsanların önüne pat diye atmak istiyordum.

Ve gerçek bir aydınlanma bekliyordum insanlıktan.

 

Bir kedinin yüzünden daha güzel bir şey olmadığını farkettiğim gün

Herşeyden vazgeçtim.

Gerçek yalandı

Yalandı gerçek.

 

Ben de dünyanın çöplüğündeki kedilerin yanına kıvrıldım.

 

 

II

Ben bir şiirde durdum

Dünyam orada durdu.

Ben bir şiir olayım istedim;

Durdum.

 

Ben hep bir eksiğin üstünü bir boşlukla tamamladım.

Ne eksik azaldı ne boşluk kapandı.

'Hiç’i neyle azaltabilirdim,

Boşluğun üstüne hangi kapıyı kapatabilirdim.

Erken alınmış bir nefestim

Tek bir ciğerimle bile tanışmayan.

Sonsuz üşüdüm, sonsuz terledim.

Üşümelerimle terlemelerim birbirini tamamlar oldu.

Midemdeki kelebekler taş gibi bir yumruğa dönüştü.

Herşey sonsuz bir saydamlıkla ve yavaşlıkta üstüme siniyordu.

 

Lâl boşluklardı hesabıma yazılan;

Dolduramadım.

 

Kıvrıldım sonra bir kedinin patisindeki oyuğa.

 

İltürA.